Şirkin Çeşitleri

Şirkin Çeşitleri
Davetçi: Kurân’ın ayetleri, birçok âlimin derin araştırmalarını, özellikle Sadr’ul- Müteellihin ve Fazıl Taligani’nin önemli açıklamalarından şirkin iki çeşit olduğu anlaşılmaktadır. Şirkin öteki kısımları da bu ikisinin kapsamına girmektedirler. Sözü geçen iki kısım şirk:
1- Açık olan şirk.
2- Gizli olan şirk.
Açık Olan Şirk
a) Zatta Şirk
İnsan Allah’a, zatında, sıfatlarında, fiillerinde veya ibadetlerinde ortak koşarsa bu açık şirktir.
Zatta şirk; uluhiyet, zat ve Allah’ın vahdaniyeti mertebesinde Allah’a şirk koşmak ve buna itiraf etmek demektir. Putperestler, nur ve zulmet (karanlık), Yezdan (Allah) ve Ehrimen (kötülük İlahi) gibi iki asıl ve mebdeye (başlangıca) inanan Mecusiler buna güzel örnektirler.
Yine Hıristiyanlar, baba, oğul ve Ruhul- Kudüs olmak üzere Allah’ın zatını üç kısma ayırmışlardır. Onlardan bazıları Ruhul- Kudüs’ün Meryem olduğunu söylüyorlar. Bu üçünün her birinin ayrı ayrı özellikleri olduğuna inanmaktadırlar. Bu üçü bir araya gelmezlerse, Allah’ın zatı da belirginleşmez diyorlar. Nitekim Allah-u Teâlâ da onların bu inancına, Mâide süresinin 73 ayetinde değinmiş ve onu reddetmiştir:
“Şüphe yok ki, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler küfre sapmışlardır. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur .”
Hıristiyanların Akaidi
Bu ayet Hıristiyanların Nesturiye, Milkaiye ve Yakubiye gibi fırkalarına aittir. Onlar da bu inançlarını putperestlerden ve Mecusîlerden almışlardır. Kısaca Hıristiyanlar da putperest ve Mecusiler gibi müşriktirler. Çünkü üç asla inanmaktadırlar.
Başka bir deyişle onlar uluhiyet‘in Allah, Meryem ve İsa’nın arasında ortak olduğunu söylüyorlar. Yine onlardan bazıları Allah, İsa ve Ruhul- Kudüs’ün ayrı-ayrı ilahlar olduğu inancıdadırlar. Diyorlar ki, başlangıçta ilahlar üç tane idiler: Baba, oğul ve Ruhul- Kudüs. Sonra bu üçü bir araya gelip Mesih oldular.
Şüphe yok ki, akli ve nakli delillere göre, bu anlamda böyle bir ittihat imkânsız ve batıldır. Hatta Vacib’ul- Vücud’un zatı dışındaki varlıklar için bile imkânsızdır. Bu nedenle yukarıda getirdiğimiz ayetin sonunda şöyle buyuruyor: “Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur.” Yani, bir olan Allah’tan başka ibadete layık hiçbir varlık yoktur. O halis vahdaniyetle vasıflıdır.
b) Sıfatlarda Şirk
Allah-u Teâlâ’nın ilim, hikmet, kudret, hayat vb gibi sıfatlarını, kadim ve O’nun zatına zait (yani zatın dışında) bilmek sıfatlarda şirk anlamına gelmektedir. Ebu’l- Hasan Ali bin İsmail-i Eş’ari-yi Basri‘nin takipçileri olan Eş’arilerin itikadı böyledir. Nitekim sizin büyük âlimlerinizden Ali bin Ahmed bin Hazm ez-Zahiri “Fasl”ın dördüncü cüz’ünde, s. 207’de ve meşhur filozof Endülüslü İbn-i Rüşd “el- Keşf-u an Menahic’il- Edilleti fî Akaid’il- Milleti” kitabının 58. sayfasında Allah’ın sıfatlarının zait (zatından ilave) ve kadim olduğuna inandıklarını yazmışlardır.
Öyleyse, birisi Allah’ın sıfatlarını Onun yüce zatının dışında olduğunu kabul ediyorsa, yani Allah’ı alimiyet, kadiriyet, hikmet, hayat vb gibi sıfatlarla vasıflandırır ve bunları Allah Teâla’nın zatının kendisi olarak bilmezse müşriktir. Çünkü kadimlikte Onun için benzer ve eş edinmiş olur. Hâlbuki Allah Teâlâ’nın zatının dışında hiçbir şey kadim değildir. Allah’ın sıfatları O’nun zatının kendisidir. Örneğin, şeker ve tatlılık, yağ ve yağlılık gibi; şekerden tatlılığı, yağdan da yağlılığı ayırmak mümkün değildir; tatlılık ve yağlılık, sonradan şeker ve yağın zatına katılan şeyler değillerdir. Allah Teâla daha başlangıçta onları tatlı ve yağlı olarak yaratmıştır. Şekerden tatlılığı, yağdan da yağlılığı alırsak artık o, yağ ve şeker olmayacaktır.
“İşte bunlar bir takım örneklerdir; onları insanlara gösterip durmadayız ve bilgi sahiplerinden başkaları anlamaz onları.”
Allah’ın sıfatlarının, O’nun zatından ilave olmadığını daha iyi anlayabilmek için misaller konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Allah yani “Alim,” yani “Hayy”, yani “Kadir”, yani “Hakim”… demektir.
c) Fiillerde Şirk Hakikat ve manada Allah’ı bir bilmemek fiillerdeki şirktir. Yani, mahlukattan birini veya bir kaçını İlahi fiillerde müessir (etkin) ya da müessirin bir cüz’i olarak bilmek ya da işleri yaratıldıktan sonra halka tefviz edilmiş (devredilmiş) olarak bilmek şirktir. Yahudiler böyle bir inanca sahiptirler. Onlar diyorlar ki; “Allah, mahlukatı yarattı, sonrada işleri mahlukata devretti ve kendisi kenara çekildi.”
Nitekim Mâide süresinin 64. ayetinde Yahudiler kötülenerek şöyle buyrulmaktadır:
“Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler, elleri bağlandı ve söyledikleri söz yüzünden lanetlendiler.”
Kendilerine Müfevvize de denilen “Gulat müşrikler”, Allah’ın işleri İmamlara (a.s) devrettiğine ve O’nların yaratıp rızk verdiğine inanmaktadırlar.
Kim, hangi yolla olursa olsun, Allah’ın fiillerinde- ister müessirin cüz’i olsun, ister işleri enbiyaya, ümmetlere, İmamlara veya me’mumlara devredildiği şeklinde olsun- başkasını şerik bilmek kesinlikle şirktir.
d) İbadette Şirk
İbadette şirk ise şudur: İnsan ibadet ettiği zaman dış görünüşünü ya da kalbindeki niyetini Hak’tan (Allah’tan) başka yöne çevirmesine denir. Örneğin, namazı başkaları için kılmak ya da başkaları için adak adamak gibi niyete ait olan ibadetlerde niyetini Allah’tan başkasına çeviren müşriktir. Çünkü Kur’ân, Kehf suresinin 110. ayetinde böyle bir ameli (şirki) men ederek şöyle buyurmaktadır:
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,artık iyi işlerde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”
Amel ve ibadet edildiği zaman Allah’tan başkasına yönelilmemeli ve peygamberin, İmamın ya da mürşidin yüzü nazara alınmamalıdır. Yani namaz, oruç, hac, humus, zekat, adak vb. gibi farz veya sünnet ibadetlerin zahiri Allah için olur, ama kalpte ve batında Allah’tan başkasının dikkatini çekmek veya meşhur olmak için olursa bu şirktir. Çünkü hadislerde, amelde riya etmenin küçük şirk olduğu beyan edilmiştir. Bir hadiste Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğu naklediliyor: “Küçük şirkten sakının!” Küçük şirkin ne olduğu soruluğunda ise şöyle buyurdu: “Riya ve şöhrettir.” [4] Yine bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Sizin için koktuğum en kötü şey gizli şirktir. Gizli şirkten uzak durun. Çünkü ümmetimin içinde saklı olan şirk, karanlık gecede, siyah taşın üstünde yavaş yürüyen karıncadan daha gizlidir.”
Sonra şöyle buyurdular: “Kim namazında, orucunda riya (gösteriş) ederse müşriktir, kim sadakayı riya üzerine verir, hacca riya üzerine gider ve riya üzerine köle âzad ederse müşriktir.”
Hafız: Sizi kendi kendinizi ele verdiniz. Diyorsunuz ki insan, insan için adak adarsa müşriktir. Öyleyse siz şialar müşriksiniz. Çünkü İmamlara ya da İmam zadelere her zaman adak adıyorsunuz. Böyle bir adak Allah’tan başkası için olduğundan şirktir.
Adak Adama
Davetçi: İnsan bir kavmin veya bir milletin akaidini inceleyip hüküm vermek istediğinde akıl, mantık ve ilim kaidesince, onların cahillerinin söz ve fiillerine bakarak hüküm vermemesi gerekir. Aksine onların kanunlarını ve güvenilir kitaplarını dikkatlice incelemelidir.
Şia’nın inancını öğrenmek istediğiniz zaman cahil ve avam Şiaların söz ve hareketlerine bakmanız yanlış bir şeydir. Çarşı-pazarda bilgisiz insanların Ya Ali, Ya İmam Rıza
dediklerini gördüğünüzde, onların ya da bütün şiaların müşrik olduğunu söyleyemezsiniz. Bazı cahil kimseler İmamlara, İmam zadelere adak adıyorlarsa, bunu onlara galip olmanız için bir delil saymayın. Zira her kavimde cahil ve laubali kimseler bulunmaktadır.
Ama eğer sizler art niyetsiz ve bahane peşinde olmaksızın akılcı bir araştırma yapmak istiyorsanız, Şia’nın fıkıh kitaplarına başvurmanız gerekir. Bu kitaplar bütün kütüphanelerde, herkesin elinin ulaşacağı yerdedir.
İstidlali fıkıh kitapları ve ilmi hal risaleleri okursanız, Caferi fıkhında, şirke giden yolun olmamasının yanı sıra, hurafeye yönelik kanunlar da yoktur. Aksine gerçek, halis, öz tevhid Caferi fıkhıyla kendisini gösterir.
“Şerh-i Lüme” ve “Şerayi” gibi bütün kütüphanelerde bulunan fıkıh kitaplarını incelerseniz, onlarda adak için özel bir babın ayrıldığını görürsünüz. Yine Şia alimlerinin hepsinin ilm-i hal kitaplarında adak konusuna ait fetvalar vardır. Bu kitaplarda adak için özel bir babın ayrılmasının sebebi, adağın ibadet oluşundan dolayıdır. Allah için bir amelin yapılmasının gerekli olmasında, adak adandığı zaman iki şartın yerine getirilmesi gerekir. Bu iki şarttan herhangi biri olmazsa adak adanmış sayılmaz. Bu iki şarttan biri “niyet”, ikincisi hangi dille olursa olsun “siyğe” (akid) okunmasıdır. Bir Müslüman bu iki şart olmaksızın adağın gerçekleşmediğini anlarsa, ilk önce bu iki şartın mana ve niteliğini öğrenir ve daha sonra adağını adar.
İnsan bir fakihten ya da onun risalesinden adak meselesini araştırdığı zaman her şeyden önce niyet konusuyla karşılaşır. Niyet, her ibadette özellikle de adakta Allah için ve O’nun rızasını kazanmak için olmalıdır. Demek ki niyet Allah için olmazsa o amel yapılmamış sayılır.
İkinci olarak, niyeti tamamlayıp onu sabitleştirmek için adak adayan kimse, adak adadığı zaman muhakkak adak akdini okuması gerekir. Akitte de Allah adı olmazsa akit gerçekleşmemiş olur.
Örneğin birisi adak adadığı zaman şöyle demesi gerekir: “Lillahi aleyye en esume” (Allah için oruç tutmak benim üzerime gerekli olsun) veya içki içmeyi terk etmek istediği zaman “Lillahi aleyye en etruke şürb’el- hamr” (Allah için içkiyi terk etmek, benim üzerime gerekli olsun) demelidir. Diğer bütün adaklar da bu şekildedir.
Eğer akdi Arapça okumak mümkün olmazsa herkes kendi diliyle okuyabilir. Ama anlamı Arapça’yla aynı olmalıdır.
Eğer niyetinde Allah’tan başkası olursa veya başkasının adını Allah’la beraber getirir ve o başkası ister yaşayan olsun, ister ölü, ister peygamber olsun, ister İmam veya İmam zade, adağı batıldır. Bunu da bilerek ve kasıtla yaparsa müşriktir. Çünkü yukarıdaki ayette Kur’ân açıkça şöyle buyuruyor: “Rabbine itaatte hiç kimseyi ortak tutmasın.” İlim ehli, bunu bilmeyenleri uyarmaları gerekir.
Şia fakihleri, ister yaşayan olsun, ister ölü, peygamber veya İmam için adanan adağın batıl olduğunu, bunu bilerek ve kasten yapanın da müşrik olduğunu söylüyorlar.
Adak, Allah için adanmalıdır, ama adak istenilen yerlerde harcanabilir.
Örneğin, Allah için bir koyunu adayıp onu bir evde, bir ibadet yerinde vb. yerlerde keserse, bunun sakıncası yoktur. Para, elbise vb. şeyleri Allah için adar ve bir fakire bir yetime ya da Resulullah (s.a.a)’in soyundan gelen bir seyyide verirse sakıncası yoktur.
Ama eğer Peygamber (s.a.a) için veya İmamlar (a.s) için veya O’nların soyundan gelmiş olan seyyidler (Peygamber ve İmamların torunları) veya alimler ve yetimler için adak adanırsa, bu adak kesinlikle batıldır. Bilerek ve kasten de olursa şirktir.
Her resulün, fakihin, alimin, vaizin, mübelliğin vazifesi yazmak ve söylemektir. “Peygamberin vazifesi, ancak tebliğdir.” [5] Halkın vazifesi ise dinlemek ve amel etmektir. Birisi ya da birileri dini vazifelerini öğrenip öğretmenin peşinde değilse ve dini vazifelerine uygun şekilde amel etmiyorlarsa bu o dinin, o mezhebin eksikliğinden değildir.
Zannederim bu kadarı gerçeğin anlaşılması için yeterlidir. Artık bundan sonra kalkıp; “şialar müşriktir” demeyin.
Gizli Şirk
Yeniden konumuza dönersek iyi olur. Şirkin ikinci kısmı “gizli şirk”tir. Bu şirk amellerde, ibadet ve itaatlerde riya olarak kendini gösterir.  Bu şirkle, açık şirkin kısımlarından olan ibadette şirkin farkı şudur: İbadet şirkinde Allah’a ortak koşulmakta ve o ortağa da ibadet edilmektedir. Örneğin namaz kılarken eğer şeytanın aldatmasıyla, velayet makamı veya bir mürşit nazara alınırsa, kesinlikle bu amel batıl ve şirkin özüdür.
İbadet ederken Allah’ın zatından başka hiçbir şey insanın zihnine ve fikrine gelmemelidir. Yoksa açık şirk kısmına girer.
Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu naklediliyor.
“Allah-u Teâla buyuruyor ki, kim salih bir amel işlerse ve benden başkasını da onda ortak ederse, o amel bütünüyle onun içindir; ben ondan [o amelden ya da o ameli yapandan] uzağım. Ben şirkten, ihtiyaçsızların en ihtiyaçsızıyım.”
Yine bir hadiste şöyle nakledilmektedir: “Kim halkın övmesi için namaz kılar, oruç tutar veya hacca giderse, şüphesiz o amelinde Allah’a ortak koşmuştur.”
İmam Cafer-i Sadık (a.s) da şöyle buyuruyor:
“Bir kul, Allah’ın rahmetiyle ahretin sevabını talep ederek bir ameli yapar ve o amele insanlardan birinin rızasını katarsa, o müşriktir.”
Gizli şirkin alanı çok geniştir. Her amele en küçük bir şekilde de olsa Allah’tan başkası ortak koşulursa, bunu yapan müşrik olur.
Sebeplerde Şirk
Gizli şirkin kısımlarından bir diğeri sebeplerdeki şirktir. Nitekim insanlardan çoğu, sebep ve yaratıklara ümit etmekte ve onlardan korkmaktalar. Bu da şirktir; ama bağışlanmış şirktir.
Sebeplerde şirkten kasıt şudur: Sebeplerin tesirlerinin kendilerinden olduğuna inanmaktır. Örneğin, güneşin birçok şey üzerinde tesiri vardır. Eğer bu tesiri onun kendinden olduğunu söyler ve onun yaratıcısından gaflet edilirse bu şirktir. Ama güneş, hekim yaratıcısı tarafından feyzi artıran bir vesile olarak kabul edilirse, bu asla şirk değildir. Aksine bunun kendisi bir çeşit ibadettir. Çünkü Hakkın ayetlerine yönelmenin kendisi, Hakka yönelmenin mukaddimesidir. Kur’ân-ı Kerim’in birçok ayetinde “İlahi ayetlere bakınız” diye emr olunmuştur. Çünkü bu bakışlar, Allah’a yönelmenin ortamını hazırlamaktadırlar.
Aynı şekilde (yani sebeplerde şirkin bir başka şekli), herhangi bir sebebi müstakil olarak kabul etmektir. Örneğin tacir ticaretine, çiftçi ziraatına işçi işine, kısacası herhangi bir işe sahip olan o işine müstakil gözle bakarsa müşriktir. Ama sebeplere, “Allah’tan başka hiçbir müessir yoktur” niyetiyle bakarsa, bu şirk olmaz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu